jeudi, juin 26

sıcak bir akşamüstü daha.

otobüsten indim.
şortum bacaklarıma yapışıyor. aradan yürüyorum, toz topraktan geçemem şimdi. kapı önüne masa atmış teyzeler yine, bir yandan çocuklara bakarken bir yandan çitçit.. sonra paçalarımdan çıkıyor o kabuklar evde ama, işte bugün şort giydim. başörtülü bir kadın, gençten, ısrarla bana bakıyor. ben de ona bakıyorum, istemsizce kaşlarımı bile çatıyor olabilirim. ama annemden aşırdığım gözlük var, o beni görmüyor. sonra kucağındaki, bluzuyla aynı kumaştan bir bezle örttüğü, bebeğini farkediyorum. yaklaştıkça bebeğin suratı büyüyor. ama rengi bir garip sanki? şimdi anlıyorum. kadın bebeğini emziriyor. ve bebeğini emziren kadın, ben oradan geçiyorum diye aslında geriliyor.
ne kadar garip; bileklerini itinayla gözlerden koru, sokakta bebek emzir.. kutsal annelik zırhı dedikleri bu olsa gerek. vücudu sarmalamasa da kafasının üstünde böyle melek halesi gibi asılı duruyor.. olsa gerek.
düşünüyorum, bunu başı açık biri yapsa ben yadırgar mıydım? ya da izmir'de olsam.. hayır mı, evet mi, artık bilmiyorum. siyah ya da beyaz diyebilmeyi özlüyorum bazen. taşkafalı insanlar kendilerini bu yüzden mi daha karakterli hissediyorlar!
mesleki deformasyon freudyen boyutlara taşınıyor.. rüyamda obama'yı gördüm. "başkan olmaya çalışırken ödün verdiğiniz hangi özelliğiniz sizi en çok üzüyor?" diye sordum ona. hatta bir ara "liberté égalité fraternité gibi" dediğimi dahi hatırlıyorum.
rüyamda nemesis vardı, vendetta peşinde. aman aman, evlerden uzak.

Aucun commentaire: